1918'de tıbbiyeden mezun olan Çubukçu askeri ve mülki tıbbiyenin müştereken Haydarpaşa'da bulunduğu bu yılda Akliye ve Asabiye (Nöropsikiyatri) Kliniği'nde asistanlığa başlamış, görevine aynı klinikte başasistan olarak devam etmiş ve 1927 yılında müderris muavini (doçent) olmuştur. Fizik tedavi bilgi ve becerisini artırmak için 1929'da Fransa'ya gönderilen Çubukçu, Bourgignon ve d'Arsonval gibi o devrin ünlüleri ile çalışmış ve Vichy Kaplıcalarında tetkiklerde bulunmuştur. 1930'da Türkiye'ye dönüşünde Tıbbiye-i Mülkiye'de Fizikoterapi Enstitüsünü kurmakla görevlendirilmiş ve bu enstitüye müstakil müderris muavini olarak tayin edilmiştir.
Çubukçu'nun Darülfünun Tıp Fakültesindeki görevi 1933 yılına kadar sürmüştür. 1933 Üniversite Reformu'nda görevinde kalan Osman Cevdet Çubukçu, tıbbiyenin halen içinde bulunduğu Çapa'ya naklinden çok sonra, 1945'de 35 yataklı bir klinik sahibi olabilmiş, enstitünün adı Fizikoterapi Enstitüsü ve Kliniği olmuştur.
Derleyen: Prof. Dr. A. Resa Aydın
Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu Türkiye’de fiziksel tıp ve rehabilitasyon hekimliğinin öncüsü ve İstanbul Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı’nın kurucusudur. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde doğdu, Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşuna tanıklık etti ve modern Türk tıbbının gelişimine önemli katkılarda bulundu. 23 Kasım 1965’ de 70 yaşında, kurucusu olduğu klinikte, hastalarına baktıktan sonra bir makale hazırlarken üzerinde beyaz gömleğiyle hayata gözlerini yumdu.
Çocukluğu ve Gençliği
Osman Cevdet Çubukçu Ankara’da Hacı Kerim Kınacı’nın kızı Sıdıka ve Çubukçuzade Mustafa Kazım’ın ilk çocukları olarak 1895’ de doğdu. Üç kız, üç erkek kardeşi oldu. Ancak iki erkek kardeşi erken yaşta öldü. Aşıların ve antibiyotiğin bulunmadığı bu dönemlerde basit hastalıklara bağlı çocuk ölüm oranları yüksekti. Osman Cevdet’i oldukça etkileyen bu ölümler ileride hekim olma fikrine yol açacaktı.
Ağırbaşlı ve okumaya meraklı bir çocuk olan Osman Cevdet ilk, orta ve lise eğitimini Ankara’da yaptı. Ankara İdadi’ sini birincilikle bitiren Osman Cevdet ailesine doktor olmak isteğini söyledi. Babası ve ailenin diğer erkekleri devlet memuriyeti veya ticaretle uğraşmaktayken, Osman Cevdet’in bu isteğine başlangıçta babası karşı çıktı. Ancak sonra Osman Cevdet’i çok seven ve İstanbul’da evi olan amcası Paşa İbrahim beyin de desteğiyle 1912’de İstanbul’a giderek, Darülfünun Tıp Fakültesi sınavlarına başvurdu ve başarılı olarak Tıp eğitimine başladı.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcıyla beraber, 1914’ de fakülte kapatıldı ve tüm öğretim üyeleri askere alındılar. Tıp Fakültesi’nin faaliyet gösterdiği Haydarpaşa Binası 1500 yataklı bir askeri hastaneye dönüştürüldü. Bu dönemde üçüncü sınıf öğrencisi olan Osman Cevdet tabip muavini (hekim yardımcısı) olarak hasta bakmaya ve ameliyatlara girmeye başladı. 1915 Mart’ında itilaf kuvvetleri Çanakkale’de saldırıya geçti. Düşmanın Çanakkale’de durdurulabilmesi için yolcu gemileri hastane gemilerine dönüştürülerek, Gelibolu’dan İstanbul’a yaralı nakline başladılar. 19 yaşındaki Osman Cevdet ve sınıf arkadaşları gönüllü olarak Çanakkale’ye giderek, binlerce yaralıyı tedavi ettiler. Savaşın uzaması ve ülkedeki hekim ihtiyacının artmasıyla 1916 yılında Tıp Fakültesi yeniden açıldı. Savaş nedeniyle ortaya çıkan yoksulluk, gıda ve yakacak sıkıntısına verem salgını da eklendi. Osman Cevdet bu zor koşullar altında 1918 yılına Tıp Fakültesi’nden mezun oldu.
İhtisas Dönemi ve Paris Yılları
Fakülteden mezun olan Osman Cevdet, sınıf arkadaşı olan pek çok hekimin yaptığı gibi ailesinin yanına dönerek, pratisyen hekim olarak çalışmak yerine İstanbul’da kalarak, Tıbbiye’ de uzun yıllar maaş almadan çalışarak ihtisas yapma yolunu seçti. Haydarpaşa’da Seririyat-i Akliye ve Asabiye (Sinir ve akıl hastalıkları Kliniği) şefi Prof. Dr. Raşit Tahsin Bey’in yanında nöropsikiyatri ihtisasına başladı. Amcası Paşa İbrahim Bey, yeğeninin bu kararını sevinçle karşıladı ve onu desteklemeye devam etti.
Dr. Osman Cevdet 5 yıllık ihtisas dönemi boyunca nöropsikiyatri derslerini veren Dr. Mustafa Hayrullah Bey’le çalıştı. Her ikisi de psikiyatriden çok nörolojiyle ilgileniyorlardı. Nöropsikiyatri ihtisasını bitirdikten sonra 1925 yılında açılan sınavı kazanarak, aynı klinikte profesör agreje(doçent) oldu.
Dr. Osman Cevdet’in Haydarpaşa’daki Tıp Fakültesi’nde ihtisas yaptığı yıllarda Türkiye Kurtuluş Savaşını kazanmış, Mustafa Kemal’in önderliğinde Cumhuriyet kurulmuştu. Genç Cumhuriyet, her alanda yeni kurumlar kuruyor, çağdaş dünyaya ayak uydurmaya çalışıyordu. Genç hekimlerin yurt dışına gönderilerek, kendilerini geliştirmeleri ve mesleki yenilikleri ülkeye getirmeleri için hiçbir fedakarlıktan kaçınılmıyordu. Dr. Osman Cevdet de kendisini geliştirmek ve mesleğindeki yenilikleri ülkeye getirebilmek için yurtdışında gitmek istiyordu. Bu yıllarda nörolojik ve psikiyatrik hastalıklarda tedavi yok denecek kadar azdı. Hastalıkların pek çoğunun nedenleri bilinmiyordu ve modern ilaçlar geliştirilmemişti. Yirminci yüzyılın ilk yarısında tıp biliminde önde ülke olan Fransa’da elektrik, masaj ve hareketle tedavi yöntemlerinin kullanımına dayalı fizikoterapi denilen yeni bir tıp dalı doğmuş ve bağımsız bir tıp dalı olarak kabul edilmişti. Asistanlığı süresince nöroloji ve psikiyatri hastalarında kullanılan tedavilerin yetersizliğini gözlemleyen Dr. Osman Cevdet bu alanla ilgileniyordu. Darülfünun’ un açtığı devlet bursuna başvurdu ve Fransa’da fizikoterapi eğitimi görmek ve döndüğünde Tıp Fakültesi’nde bu kliniği kurmak amacıyla üç yıllığına burslu olarak Paris’e gönderildi.
Paris’te dönemin Tıp Fakültesi, nöropsikiyatri hastanesi olan Hôpital Pitie-Salpetriere ve Hotel Dieu’ de çalıştı ve orada fizikoterapi ve romatoloji ihtisası yaptı, D’Arsonal ve Bourgignon gibi hocaların öğrencisi oldu. Burada dahiliye, romatoloji ve fizikoterapi öğrendi, masaj kurslarına devam etti, kaplıca tedavilerinin çeşitli hastalıklarda nasıl kullanıldığını inceledi. Öğrendiklerini bir an önce Türkiye’ye aktarmak amacıyla, 1928 başında Fizyoterapi’deki Bazı Güncel Konular adlı ilk kitabını Paris’te Fransızca olarak yazdı, bastırdı, Türkiye’de dağıtımını sağladı.
Fizikoterapi Enstitüsü’nün Kuruluşu
Doç. Dr. Osman Cevdet Çubukçu 1928 yılı sonunda Türkiye’ye döndü ve Haydarpaşa’daki Darülfünun Tıp Fakültesinde Fizikoterapi Enstitüsü’nü kurdu. Ülkemizdeki ilk fizikoterapi kurumu olan bu enstitüde Galvani-Faradi cihazı (düz ve kesikli düz akım veren alçak frekanslı elektrik akımı aleti), diatermi cihazı( biri 4 hastayı aynı anda tedaviye alabilecek kapasitedeydi), Oudin uzun dalga diatermi cihazı, tüm vücut ultraviyole cihazı, ultraviyole lambası, enfraruj lambası, beyaz ışık banyosu, sıcak hava duşu, vibrasyonlu masaj aleti gibi cihazlar bulunmaktaydı.
Osman Cevdet bir taraftan tek başına hastaları muayene ediyor ve fizik tedavilerini uyguluyor, bir taraftan dersler veriyor ve Türkiye’de henüz hiç bilinmeyen bu tedaviler hakkında kitaplar yazıyordu. Bu dönemde fizik tedavide kullanılan elektrik, ışık, ultraviyole, kaplıca ve çeşitli cihazları ve fizik tedavinin en sık kullanıldığı eklem ve eklem dışı romatizmal hastalıkları anlatan pek çok kitap yayınladı.
Tıp Fakültesi’nde dersler 1867 yılından beri Türkçeydi. O dönemde Fransa tıp alanında dünyanın bir numaralı ülkesi olduğu içim Türk hekimleri bilimsel eserlerini Fransızca yazıyorlardı. Osman Cevdet de ilk yazdığı kitabı Fransızca yazdı, ama daha sonra bu dili bilmeyen meslektaşlarına ve öğrencilerine bilgileri aktarabilmek ve Türkçe tıp dilinin oluşmasına katkıda bulunmak için tüm çalışmalarını Türkçe olarak kaleme aldı. 1928 yılında Arap harflerinden Latin harflerine geçilmesi sürecinde, kısa sürede yeni harfleri öğrendi ve Türk Dil Kurumu’nun başını çektiği başını çektiği öztürkçe atılımını da destekleyerek yazılarında Osmanlıca ve Fransızca terimler yerine Türkçe terimler kullandı. 1929’da dünya ekonomik krizinin de etkisiyle Tıp Fakültesi’ne ayrılan kaynaklar azalmaya, fakülte gerilemeye başladı. 1930’da tek Türk üniversitesi olan Darülfünun’ un Atatürk’ün emriyle çağdaş bir üniversiteye dönüştürülmesi çalışmalarına başlandı. 1933’ da Üniversite Reformuyla Darülfünun kapatılarak, Doç. Dr. Omsan Cevdet Çubukçu’ un da aralarında olduğu 240 hoca açığa alındı. Ancak üç ay sonra gelen ikinci bir mektupla İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nin kurucu kadrolarına seçilen 25 hocanın içinde yer aldı. Tıp Fakültesinin tek fizik tedavi doçenti ve öğretim üyesi olarak çalışmalarına devam etti.
1933 Üniversite Reformuyla Tıp Fakültesi yeniden yapılandı. Almanya’da Hitler’in iktidara gelişiyle Avrupa’dan ülkemize önemli bir bilimsel göç gerçekleşti. O dönemde toplam 147 Alman bilim insanı Türkiye’ye gelerek üniversitenin kuruluşunda görev aldılar. Tıp Fakültesi Haydarpaşa’daki binadan çıkartıldı ve İstanbul’un Rumeli yakasında farklı binalara taşındı. Reformdan sonra radyoterapi, radyoloji ve fizikoterapi tek enstitü altında toplandı ve Radyoterapi Enstitüsü altında Vakıf Guraba’ ya taşındı. Fizikoterapi Enstitüsünü Tıp Fakültesine yerleştirmeye ve yataklı bir kurum haline getirmeye çalışan Osman Cevdet bu durumdan memnun değilse de Almanya’dan gelen Radyoterapi Enstitüsü Direktörü biyofizik hocası Prof. Dessauer’la tanışmak veya İstanbul Üniversitesi Fizik Kürsüsüne gelen dünyaca ünlü elektrofizikçi Prof. Von Hippel gibi hocalarla birlikte çalışarak yeni fizik tedavi aletleri geliştirebileceklerini düşünmek onu heyecanlandırıyordu. Ancak Prof. Arthur von Hippel’in bir yıl sonra Türkiye’den ayrılarak Amerika’ya göç etmesiyle bu planı geçekleşemedi.
Yataklı Fizik Tedavi Servisinin Kuruluşu
Doç. Dr. Osman Cevdet Çubukçu 1937 yılında profesör oldu. 1943’ de Tıp Fakültesi’nin bazı klinikleri Çapa’daki eski tütün rejisi binalarına taşındı. Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu’ un yıllardır süren çabaları başarıya ulaştı ve 1945 yılında Türkiye’nin ilk yataklı fizik tedavi servisi kuruldu. On beş yıldır oluşturmaya çalıştığı eğitim ortamına kavuşan Çubukçu hoca sabah en geç sekizde kliniğe gelir, önce asistanlar, öğrenciler ve hemşirelerle hasta viziti yapar, tedavi salonlarını dolaşarak cihazları kontrol eder, sonra polikliniğe geçerek asistanlarla beraber hastaları muayene ederdi. Poliklinik büyük bir salonda yapılır, gelen her hastayı önce Çubukçu hoca kısaca değerlendirir sonra uygun bulduğu asistana veya uzmana devrederdi. Teşhis veya tedavisinin zor olacağını düşündüğü hastaları bizzat muayene eder, asistanlara göstererek öğretirdi. Bütün fizik tedavi cihazlarının kullanımını ve çalışma sistemlerini bilir ve pratikte uygulardı. Asistanlarının da bu uygulamaları bizzat yapmalarını ve öğrenmelerini isterdi.
Türkiye’deki Diğer Fizik Tedavi Uygulamaları
Türkiye’de fizik tedavi uygulamaları ile ilgili çalışmalar 19. yüzyılın sonlarında başladı. 1898’de Osmanlı hükûmeti, tıp eğitiminde köklü ıslahat kararı vererek Almanya’dan üniversite hocası getirme kararı aldı ve Topkapı Sarayı içinde Askeri Rüştiye (Gülhane) binası tıp eğitimi için tahsis edildi. II. Abdülhamit’in doğum günü olan 30 Aralık 1898’de hizmete açıldı. “Gülhane Seririyat Hastanesi” adı verilen bu hastanede Prof. Dr. Robert Rieder elektroterapi ve masaj uygulamalarını başlattı. Dr. Hoffman "Ortopedi ve Masaj" bölümünü kurdu ve bir mekanoterapi salonu açıldı. Dr. Raşit Tahsin Bey bu uygulamalara katıldı. Daha sonra Dr. Hoffman’ın yardımcısı Yzb. Dr. Şemsettin Ateş 1908 yılında eğitim için Almanya’ya gönderildi. Döndüğünde "Tedavi-î Mihanikî ve Masaj" hocası olarak Gülhane’de fizik tedavinin kurucusu oldu. Fizik tedavi hocalığı 1933 yılına kadar aralıksız devam etti. 1933 yılında Fizik Tedavi ismi altında bağımsız bir klinik kuruldu ve orduda ayrı bir uzmanlık dalı haline getirildi.
Dr. Nüzhet Şakir Dirisu 1927 Bursa Askeri hastanesinde görev yapmış ve burada bir kaplıca merkezi kurmuştu. Dr. Dirisu 1933’ de Dr. Şemsettin Ateş’in emekliliği ile Gülhane Askeri Hastanesinde Profesör kadrosuna geçerek kürsü başkanı oldu. 1941 yılında Türkiye’nin II. Dünya Savaşına girme ihtimali üzerine askeri okulların ve Gülhane’nin İstanbul’dan Ankara’ya taşınmasına karar verildi, bu kararda başkent Ankara’da güçlü bir tıp merkezinin olmamasının da rolü oldu. 1941’de Topkapı’dan Ankara Cebeci Hastanesine taşınan ve 1947 yılında “Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA)” adını alan bu kurumda Prof. Dr. Nüzhet Şakir Dirisu başkanlığında fizik tedavi uygulamalarına devam edildi.
Rehabilitasyonun Kuruluşu
1940’larda Amerika’da başlayan ve bütün dünyaya yayılan çocuk felci salgını ve II. Dünya Savaşı sonra savaştan dönen gazilerin yaşadığı sakatlıklar dünyada fizik tedavi ve rehabilitasyona olan ihtiyacı öne çıkardı. Yaralanmaların ve felçlerin sakat bıraktığı kişileri yeniden topluma kazandırmayı hedefleyen fizik tedavi ve rehabilitasyon branşı Amerika’da 1947 yılında ayrı bir tıbbi uzmanlık alanı olarak kabul edildi.
Çubukçu hoca, Fransa’daki eğitimi sırasında gördüğü ‘Reeducation Motrice’ veya yeni ismi ile rehabilitasyon konusundaki uygulamalara yabancı değildi. Dünyada rehabilitasyon konusundaki çalışmaları yakından izliyor ve Türkiye’deki tıp fakültelerinde sistemli biçimde yerleşmesini istiyordu. Yetiştirdiği ve çok güvendiği uzmanlardan Dr. İsmet Çetinyalçın’ ı Cleveland Kliniğine, Dr. Doğan Akan’ı ise New York Üniversitesine göndererek rehabilitasyon konusunda eğitilmelerini sağladı. Bu sırada Ankara’daki askeri hekimlerden Aziz Sevüktekin yurtdışından dönmüş, rehabilitasyon uygulamalarına başlamıştı.
Dr. Aziz Sevüktekin rehabilitasyon uygulamalarını GATA’da başlatan bir hekimdir. GATA Fizik Tedavi kliniğinde uzman olduktan sonra 1950-1952 yılları arasında ABD’de amputeler, felçliler ve çocuk felci hastalarının rehabilitasyonu konularında gözlemler yaptı ve yurda döndükten sonra Gülhane’de Fizik Tedavi Kliniği Direktörü oldu.
Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu rehabilitasyon kavramını Türk tıp camiasına tanıtmak için yayınına başladığı derginin bir sayısını rehabilitasyona ayırdı, Türk Milli Tıp Kongrelerinde rehabilitasyon panelleri düzenledi, tüm olanaksızlıklara rağmen kliniğin altyapısını rehabilitasyon çalışmaları için hazırlattı. Dr. Doğan Akan ve Dr. İsmet Çetinyalçın’ ın yurda dönüşlerinden sonra kliniğin alt katında bir bölümü jimnazyum olarak düzenlendi. Dr. Çetinyalçın burada özellikle çocuk felci hastalarının rehabilitasyonu ile ilgili çalışmalara başladı. Dr. Akan ise Çubukçu hocanın yakın dostu olan Prof. Dr. Akif Şakir Şakar’ın daveti üzerine Ortopedi ve Travmatoloji Kliniğinde rehabilitasyonu kurmak üzere görevlendirildi.
Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Dergisi(1954)
Osman Cevdet Çubukçu fiziksel tıp alanının bilimsel bir dergiyle desteklenmesini istiyordu; böylece fizik tedavi ve romatoloji alanında çalışan hekimlerin çalışmalarını paylaşabildikleri ve düzenli olarak bilgi alışverişi yapabildikleri bir platform oluşacaktı. 1954 yılında Türk Romatoloji ve Fizikoterapi Mecmuası yayımlanmaya başladı. Çubukçu hoca dergiyi çıkarmak için bütün olanaklarını seferber etti, kimi zaman masrafları cebinden karşıladı, teknik hazırlık süreciyle de bizzat ilgilenerek, düzeltmeleri yaptı.
Türk Romatoloji ve Fizikoterapi Mecmuası 1958’de kurulan Türk Fizikoterapi ve Rehabilitasyon Cemiyeti’nin resmi yayın organı oldu ve günümüzde de yayımlanmaya devam ediyor. 1975 yılında adı önce Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Dergisi olarak, 1980’li yıllarda ise adı Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Dergisi olarak değiştirildi. 2009 yılından itibaren uluslararası dergi dizinlerinde taranan bir dergi oldu.
Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Derneği(1958)
1955 yılında Ordinaryüs profesörlüğe yükseltilen Prof. Dr. Çubukçu birleştirici ve kişisel hırslardan uzak bir kişiliğe sahipti. Bu dönemde büyük çoğunluğu kendi öğrencisi olmuş 40 civarında fizik tedavi hekimi, kas ve iskelet sorunlarıyla ilgilenen az sayıda cerrah ve ortopedist vardı. Bu hekimleri bir dernek çatısı altında toplamak, güç birliği oluşturarak birlikte çalışmak gereğini hissediyordu. Dr. Çetinyalçın bu konuda ona destek veriyordu. Türkiye’de ortopedi hekimliğinin kurucu hocası, yakın dostu Ord. Prof. Dr. Akif Şakar Şakar, Dr. Aziz Sevüktekin ve yurtdışından yeni gelen ve Cerrahpaşa Kliniklerinde çalışan Prof. Dr. Derviş Manizade’yi de aralarına alarak, 1958’de ülkenin ilk Fizikoterapi ve Rehabilitasyon Derneğini kurdular.
Derneğin ilk genel kurulu 1959 yılında yapıldı. Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu başkanlığında yönetim kurulu oluşturuldu. Yönetim kurulunda Prof. Dr. Derviş Manizade, Doç. Dr. İsmet Çetinyalçın, Doç. Dr. Merih Odman, Dr. Yılmaz Öner, Dr. Ruhi Soyer ve Doç. Dr. Fethiye Ayral görev aldılar.
1954 yılında yayımlanmaya başlayan Romatoloji ve Fizikoterapi Dergisi derneğin resmi yayın organı oldu. 1980 yılında derneğin adı Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Derneği olarak değiştirildi. Bu dernek alanın ilk ve en köklü derneği olarak dergiyi yayımlamaya devam etmekte, ulusal ve uluslararası kongreler düzenlemekte, Türk fiziksel tıp ve rehabilitasyon hekimliğini Avrupa’da ve dünyada temsil etmektedir.
Aile Yaşamı
Anne ve babası varlıklı olmayan Osman Cevdet, kendi kazandığı ile yaşıyor ve kirada oturuyordu. Fransa’dan döndüğü 1929 yılından itibaren Fakültede eğitim ve öğretimle geçen mesaisinden sonra, kendi açtığı muayenehanesinde çalışmaya başladı. Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu sakin mizaçlıydı. Sıkıntılarını ve üzüntülerini içine atar, dostlarını dinlemekten hoşlanır fakat kendisi pek anlatmazdı. İş yaşamında disiplinli ve ciddi, özel hayatındaysa şefkatli ve mütevazı bir insandı. Yoğun geçen meslek yaşamı nedeniyle özel yaşamını arka plana itmişti. 1937 yılında, 42 yaşındayken kız kardeşi Halime hanımın kayın biraderi Sadullah Aktar’ın küçük kızı Melahat Hanım’la evlendi. 1938’de kızı Ender, 1942’le oğlu İbrahim Aydın dünyaya geldi. Ailesi onun için çok önemli, çocukları ise yaşam sevinciydi. Çocuklarıyla oyunlar oynar, öyküler anlatır, onları yetiştirmeye çalışırdı. Melahat hanım modern bir kadındı, iyi Fransızca konuşur, piyano çalar, şarkı söylerdi. Çubukçu ailesi 14 yıl boyunca Beyazıt’ta oturdu. Çubukçu hoca 1938-1940 yılları arasında yaz aylarında Bursa Kaplıcaları’ ında hekimlik yaptı.
Kızı Ender Çubukçu 1958’de Arnavutköy Amerikan Kız Kolejini (bugünkü adıyla Robert Lisesi) bitirdi. Hayali ABD’ye giderek, hemşirelik okumaktı, ama babasının isteği onun doktor olmasıydı. Sonunda Çubukçu hocanın isteği gerçekleşti ve çok sevdiği ve üstüne titrediği kızı Ender İstanbul Tıp Fakültesine girdi. Tıp Fakültesini bitirdikten sonra fizik tedavi ihtisası yapmaya karar verdi. Ama bu kez ilkelerine bağlı bir insan olan Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu’nun muhalefetiyle karşılaştı. Jüri başkanı olarak kendi kızını imtihan etmeyi doğru bulmuyordu. Dr. Ender onun en yakın çalışma arkadaşı olan Prof. Dr. İsmet Çetinyalçın’ dan yardım istedi. Prof. Çetinyalçın Çubukçu yerine jüri başkanlığı yaptı ve Dr. Ender fizik tedavi ihtisası yapmaya hak kazandı. Babasını kaybedene kadar onunla hem hoca -asistan, hem meslektaş, hem de baba-kız ilişkisini zevkle sürdürdü.
Ülkenin ilk Fizik tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği
1960 İhtilalinin ardından 147 öğretim üyesi, bu kez bir mektup bile gönderilmeden üniversiteden ihraç edildiler. Fizik Tedavi Kliniğinin üç hocasından ikisi, Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu ve Doç. Dr. Merih Odman bu öğretim üyeleri arasındaydı. Politikayla hiçbir ilgisi olmayan ve üniversiteyi yuvası gibi gören Çubukçu Hoca bu haksızlık karşısında büyük üzüntü duymakla beraber olgunluk gösterdi. Vatan hainliğiyle suçlanırcasına işten çıkartılan öğretim üyelerinin yerini alanlara ve dekana yeni görevinde başarılar dileyen bir tebrik mektubu bile yazdı. İki yıl sonra, 1962’de hata düzeltilene ve üniversitedeki görevine geri çağırılana kadar muayenehanesinde çalışarak hastalarını görmeye devam etti ve dört yeni kitap yazdı.
Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu’ un kliniğinden ayrıldığı dönemde Dr. İsmet Çetinyalçın’ ın gayretleri sayesine fizik tedavi kliniğinin adına rehabilitasyon sözcüğü eklendi. 1961 yılında ülkenin ilk Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği olarak resmen kabul edildi. Bu unvanı 1967’de Cerrahpaşa’da klinik açılana kadar tek başına taşıyan İstanbul Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği oldu.
27 Nisan 1962’de kliniğe dönen Çubukçu Hoca kırgındı. Yokluğunda kliniğin tek öğretim üyesi olarak kürsü başkanlığını üstlenen Doç. Dr. İsmet Çetinyalçın’ la görüştü ve tüm idareyi ona bıraktığını açıkladı. Onu yıpratan bu darbeden sonraki meslek yaşamının son yıllarında hasta bakmak, ders vermek ve kitap yazmakla meşgul oldu.
Çubukçu Hoca’nın Vefatı
Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu 23 Kasım 1965 Salı günü her zaman olduğu gibi sabah saat sekizden önce İstanbul Tıp Fakültesi’nin Çapa’daki Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniğine geldi. Önce uzmanları, asistanları ve hemşireleri ile birlikte klinikte yatan hastalara vizit yaptı, sonra tedavi salonlarındaki fizik tedavi cihazlarını denetledi. Saat dokuz civarında polikliniğe geçerek 14 hasta muayene etti.
Birkaç ay önce geçirdiği ikinci enfarktüsün ardından tamamen iyileşmeyi beklemeden Fakülte’deki görevine geri dönen Çubukçu Hoca kendini biraz rahatsız hissetti. Klinikte bir yıllık asistanı olan kızı Dr. Ender’i çağırdı. Tam o sırada asistanlarından Dr. Nimet Hanım da bir hasta danışmak için odasına gelmişti. Dr. Ender saat yarım sularında hocanın yanına geldi, Çubukçu Hoca altını çizerek bir tıp kitabı okuyordu, Dr. Ender bir makale hazırlayacağını düşündü. Çubukçu Hoca “Bana bir araba çağır da gidelim artık” dedi. Ayağa kalktı ve çok sevdiği kızının kollarına yığıldı, geçirdiği ani kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu.
Bilimsel Eserleri ve Yetiştirdiği Uzmanlar
Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu Darülfünun döneminden başlayarak ölümüne kadar yazdığı kitaplarıyla Tıp Fakültesinin en çok kitap yazan öğretim üyelerinden biriydi. Hekimler için 21 kitap ve kitapçık, halka ve hastalara yönelik 4 eğitici kitap ve 87 bilimsel makale yazmıştır. 1970’lere kadar Türkiye’de fizik tedavi eğitiminde yalnızca onun eserleri okunmuştu.
Meslektaşlarını yönlendirirken çevresinde sevgi ve saygı uyandıran, onların imrendiği ve örnek aldığı bir kişiliğe sahip olan Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu onlarca uzman ve çok sayıda öğretim üyesi yetiştirdi. Yetiştirdiği uzmanlardan Dr. Ekrem Poyralı 1956’da Ege Üniversitesi’nde; Dr. İsmet Çetinyalçın, Dr. Dilek Önel ve Dr. Naime Yanlıoğlu 1967’de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde; Dr. Mesut Kadri Ortaç 1953’de İstanbul Nişantaşı’ndaki SSK Hastanesi’nde; Dr. Münir Kerim Karakaya Bursa Uludağ Üniversitesi’nde fizik tedavi kliniklerini kurdular.
Son söz
Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu yaşamını öğrenmeye ve öğretmeye adamış, bir bilim insanıdır. 47 yıllık hekimlik ve 40 yıllık öğretim üyeliği süresince nöropsikiyatri, fizik tedavi ve romatoloji konusunda çalışmalar yapmış, sayısız öğrenci ve uzman yetiştirmiş, kitaplar ve bilimsel makaleler yazmış, günümüze kadar yaşayan bir klinik, bir dergi ve bir dernek kurmuş ve ülkemizde fiziksel tıp ve rehabilitasyon hekimliğinin kuruluş ve gelişiminin öncüsü olmuştur.
Kaynaklar
• Arasıl T, Berker E, Aydın AR. Dünyada ve Türkiye’de Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon (Fiziyatri) Alanının Gelişim Süreci: İçinde: Aydın AR, Keskin İ, Yelçe NZ, eds. Engellilik Tarihi Yazıları.İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınevi; 2020. s: 173-186.
• Berker N, Yalçın S. Tıbbiye’nin ve Bir Tıbbiyeli’nin Öyküsü; Osman Cevdet Çubukçu. İstanbul; Koç Yayınları, 2003. Gülhane Tıp Fakültesi Web Sitesi. Fizikse Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Tarihçesi. Erişim Tarihi: 03.10.2020 https://gulhanetip.sbu.edu.tr/Akademik/FizikTedaviVeRehabilitasyonAnabilimDali
• Gülhane Tıp Fakültesi Web sitesi. Gülhane Tıp Fakültesi Tarihçesi. Erişim Tarihi: 03.10.2020 https://gulhanetip.sbu.edu.tr/GenelBilgiler/Tarihce
• Manizade D, Çetinyalçın İ, Sengir O. Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Derneğinin Tarihçesi. Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Derneği Web Sitesi. Erişim Tarihi: 03.10.2020 https://www.tftr.org.tr/tarihce